February 26, 2014
January 19, 2014
Honey Moon - Susan Elizabeth Phillips
Honey Moon by Susan Elizabeth Phillips
My rating: 5 of 5 stars
4,5
Yazarın okuduğum 3. kitabı. Diğer kitaplardan birine 2,5 puan verip diğerini de yarım bıraktığım için bu kitaptan da pek umutlu değildim açıkçası. Ama benim önyargılarımın aksine çok çok beğendiğim bir kitap oldu. Olayın anlatımı ve karakterlerin yolculuğu bana biraz David Nicholls'ın One Day kitabını hatırlattı. Öncelikle şunu belirteyim; bu kitabı chick-lit değil women's fiction olarak değerlendirmekte fayda var. Chick-lit kitaplardan alışık olduğumuz hızlı gelişim, komik örgüler, sahte dramalar bu kitapta yok. Tam tersi konunun gelişimi oldukça ayrıntılı ve yavaş (okurken yavaş değil, korkmayın), karakterlerin değişimi ve belki de büyümesi aynı şekilde gerçekçi, kitapta yaratılan dramalar sahte değil ve bu kitapta pek de güldüğümü hatırlamıyorum.
Kitabın konusundan biraz bahsetmek gerekirse, kitaba ismini de veren baş karakter Honey Jane Moon'un çocukluktan yetişkinliğe geçişini izliyoruz kitapta. Romantik yönü ilk paragrafta kıyasladığım kitaba göre daha baskın tabii. Honey Jane 6 yaşında annesinin ölümüyle birlikte teyzesi ve eniştesinin sahibi olduğu lunaparkta yaşamaya başlıyor ve eniştesinin ölümüyle çok küçük yaşta orayı yönetimini devralıyor. Ailesini bir arada tutmaya çalışırken bir yandan da kuzeninin bir dizi için oyuncu seçmelerine gitmesini sağlıyor, ancak dizinin başrol oyuncusu Honey'nin rol için daha uygun olacağına karar veriyor ve Honey aslında 16 yaşında olmasına rağmen çocuk yıldız olarak ünleniyor. Buradan itibaren Honey'nin yeni girdiği bu ortamda ve elindeki yeni imkanlarla neler yaptığını görüyoruz. Bir yandan da dizide arkadaşını oynayan Eric Dillon ve babasını oynayan Dash Coogan için beslediği hayranlığı... Buradan sonrası bolca spoiler içerdiği için değinmeyeceğim ama küçük bir bilgi vereyim, şahsen beni okuduğum kitaplarda en çok iten şeylerden biri olan "aşk üçgeni" bu kitapta yok.
My rating: 5 of 5 stars
Honey Jane Moon is a scrappy little know-it all—brave, smart, but ill-prepared to become the most famous child star in America, even though she's not quite as young as everyone believes. It won't take her long to drive the men in her life crazy. There's Eric Dillion, a smoldering bad boy and one of Hollywood's most gifted actors. And Dash Coogan, the last of the cowboy heroes, a man trapped on a screen too small to contain a legend. When Honey falls in love, she'll do it the only way she knows how—with all her heart.
4,5
Yazarın okuduğum 3. kitabı. Diğer kitaplardan birine 2,5 puan verip diğerini de yarım bıraktığım için bu kitaptan da pek umutlu değildim açıkçası. Ama benim önyargılarımın aksine çok çok beğendiğim bir kitap oldu. Olayın anlatımı ve karakterlerin yolculuğu bana biraz David Nicholls'ın One Day kitabını hatırlattı. Öncelikle şunu belirteyim; bu kitabı chick-lit değil women's fiction olarak değerlendirmekte fayda var. Chick-lit kitaplardan alışık olduğumuz hızlı gelişim, komik örgüler, sahte dramalar bu kitapta yok. Tam tersi konunun gelişimi oldukça ayrıntılı ve yavaş (okurken yavaş değil, korkmayın), karakterlerin değişimi ve belki de büyümesi aynı şekilde gerçekçi, kitapta yaratılan dramalar sahte değil ve bu kitapta pek de güldüğümü hatırlamıyorum.
Kitabın konusundan biraz bahsetmek gerekirse, kitaba ismini de veren baş karakter Honey Jane Moon'un çocukluktan yetişkinliğe geçişini izliyoruz kitapta. Romantik yönü ilk paragrafta kıyasladığım kitaba göre daha baskın tabii. Honey Jane 6 yaşında annesinin ölümüyle birlikte teyzesi ve eniştesinin sahibi olduğu lunaparkta yaşamaya başlıyor ve eniştesinin ölümüyle çok küçük yaşta orayı yönetimini devralıyor. Ailesini bir arada tutmaya çalışırken bir yandan da kuzeninin bir dizi için oyuncu seçmelerine gitmesini sağlıyor, ancak dizinin başrol oyuncusu Honey'nin rol için daha uygun olacağına karar veriyor ve Honey aslında 16 yaşında olmasına rağmen çocuk yıldız olarak ünleniyor. Buradan itibaren Honey'nin yeni girdiği bu ortamda ve elindeki yeni imkanlarla neler yaptığını görüyoruz. Bir yandan da dizide arkadaşını oynayan Eric Dillon ve babasını oynayan Dash Coogan için beslediği hayranlığı... Buradan sonrası bolca spoiler içerdiği için değinmeyeceğim ama küçük bir bilgi vereyim, şahsen beni okuduğum kitaplarda en çok iten şeylerden biri olan "aşk üçgeni" bu kitapta yok.
Kitabı çok övdüm ama biraz da beğenmediğim birkaç şeyden bahsedeyim.
Dash ve Honey'nin ilişkisi başta baba-kız ilişkisiyken
önce arkadaşlığa sonra ise romantik bir ilişkiye dönüştü. Belki başta
baba-kız ilişkisi kafamıza kakılmamış olsaydı görmezden gelebilirdim ama
bu haliyle biraz rahatsız ediciydi. Honey 18 yaşındayken sette yaşanan
pataklama olayına girmiyorum bile...
Ama genel olarak güzel anlatımı olan, romantizmden çok karaktere önem vermiş bir kitap. Türü sevenlere tavsiye ederim.
December 29, 2013
I've Got Your Number - Sophie Kinsella
I've Got Your Number by Sophie Kinsella
My rating: 4 of 5 stars
Şaşkınlıklar içindeyim! Daha birkaç ay önce Pasaklı Tanrıça’yı yakılacaklar listeme almış, “böyle kitap olmaz olsun” demiştim ama I’ve Got Your Number’ın arc kopyası elime geçince şansımı denemeye karar verdim, iyi ki de kitabı bir kenara atmamışım.
Kısa bir özet geçmek gerekirse; kitap ana karakter Poppy’nin nişan yüzüğünü kaybetmesiyle başlıyor ve bu talihsiz gece telefonunu çaldırmasıyla devam ediyor. Çöpte bulduğu bir şirket telefonunu sahiplenip, yüzüğünü arayan herkese yeni bulduğu numarayı verdiği için de en azından yüzüğü bulana kadar telefonu rehin alma kararı alıyor. Şirketin yöneticisi de gelen mailleri kendisine göndermesi şartıyla bu anlaşmayı kabul ediyor. Ancak Poppy mailleri sahibine yönlendirmek yerine, sahibinin ağzından cevaplar da yazmaya başlayınca olaylar karışıyor...
My rating: 4 of 5 stars
Poppy Wyatt has never felt luckier. She is about to marry her ideal man, Magnus Tavish, but in one afternoon her “happily ever after” begins to fall apart. Not only has she lost her engagement ring in a hotel fire drill but in the panic that follows, her phone is stolen. As she paces shakily around the lobby, she spots an abandoned phone in a trash can. Finders keepers! Now she can leave a number for the hotel to contact her when they find her ring. Perfect!
Well, perfect except that the phone’s owner, businessman Sam Roxton, doesn’t agree. He wants his phone back and doesn’t appreciate Poppy reading his messages and wading into his personal life.
What ensues is a hilarious and unpredictable turn of events as Poppy and Sam increasingly upend each other’s lives through emails and text messages. As Poppy juggles wedding preparations, mysterious phone calls, and hiding her left hand from Magnus and his parents . . . she soon realizes that she is in for the biggest surprise of her life.
Şaşkınlıklar içindeyim! Daha birkaç ay önce Pasaklı Tanrıça’yı yakılacaklar listeme almış, “böyle kitap olmaz olsun” demiştim ama I’ve Got Your Number’ın arc kopyası elime geçince şansımı denemeye karar verdim, iyi ki de kitabı bir kenara atmamışım.
Kısa bir özet geçmek gerekirse; kitap ana karakter Poppy’nin nişan yüzüğünü kaybetmesiyle başlıyor ve bu talihsiz gece telefonunu çaldırmasıyla devam ediyor. Çöpte bulduğu bir şirket telefonunu sahiplenip, yüzüğünü arayan herkese yeni bulduğu numarayı verdiği için de en azından yüzüğü bulana kadar telefonu rehin alma kararı alıyor. Şirketin yöneticisi de gelen mailleri kendisine göndermesi şartıyla bu anlaşmayı kabul ediyor. Ancak Poppy mailleri sahibine yönlendirmek yerine, sahibinin ağzından cevaplar da yazmaya başlayınca olaylar karışıyor...
December 16, 2013
The Blue Castle by L.M. Montgomery
The Blue Castle by L.M. Montgomery
My rating: 4 of 5 stars
Valancy tutucu bir ailenin, yaşı günümüz şartlarında geçkin olmasa da, evde kalmış diye nitelendirilen, ailesinin sözünden çıkmamış, sadece odasında mavi bir kale hayal edip, o kalenin içinde yaşadığı anlarda kendisi olabilen kızı. Doğa kitapları dışında kitap okuması bile yasak... Çalışmak, gezmek, eğlenmek söz konusu bile değil... Günün birinde kalbindeki ağrının onu bir yıl içinde öldüreceğini öğreniyor ve sonunda sadece kendisi için yaşamaya başlıyor. Önce söylemek isteyip de yuttuğu her şeyi söylemeye başlıyor, sonra iş bulup evden ayrılıyor, ailenin tüm söylediklerine kulağını tıkıyor ve yaşadıkları yerde katil olduğuna dair dedikodular dolaşan adamla evlenip golü atıyor.
Ben fanfiction okurken çok beğendiğim bir hikaye vardı, başında "The Blue Castle favori kitabım, bu hikayede de ordan esinlendim" yazıyordu. Çok kasvetli bir hikayeydi ama çok güzeldi, The Blue Castle da aklımda öyle yer etmişti ama kendimi kasvetli kitap modunda bulamadım bir türlü, dolayısıyla da bu kitabı erteledim durdum. Şimdi o fanfiction yazarına da buradan seslenmek istiyorum: O kadar yazmışsın bu kitaptan esinlendiğini, peki hikayenin aksine, bu kitabın komedi olduğunu niye yazmadın!? Okuyup ağlayayım diye başına oturdum, kikirdemekten yorgun düştüm. Nasıl bir esinlenme bu? Hikayeyi birebir kopyalamana rağmen, bu kitaptan o deli hikayeyi nasıl çıkarttın be kadın?
Alakasız insanlara saldırmamı bitirip biraz karakterlerden bahsedeyim; ben hiç haz etmem mıy mıy, kendi ayakları üzerinde duramayan (özellikle kadın) karakterlerden. Valancy de kitabın ortalarında açılmasına rağmen, başlangıçta aynı sevmediğim tipte bir karakterdi. Belki yaşadığı dönemden, belki ailedeki diğer insanlara daha çok sinir olduğum için, neden bilmiyorum ama hiç rhatsız etmedi beni. Aileye laf yetiştirdiği bölümlere bayıldım, kendi için yaşamaya karar verdiği andan itibaren de en sevdiğim kadın karakterler listeme girdi.
Aileyle ilgili de tek tek bahsetmeyeceğim ama genel olarak şunu söyleyeyim, hangi din için olduğu fark etmez, yobazlık kadar nefret ettiğim şey yok. Aileden kimseyi sevemedim dolayısıyla...
Ve gelelim Valancy'nin evlendiği gizemli adam Barney'ye... Bir insanın başına en kötü ne gelebilir? İsmi Barney olabilir, evet bu da doğru ama asıl cevap şu olacaktı:
Evet, bir Mr. Darcy değil belki ama çok çok yakınlarında benim için.
Kitabın yazımıyla ilgili de hiçbir şey söylemeyeceğim, zaten klasik bir eser. Sadece klasikleri İngilizce okumaktan çekinirim. Süslü anlatımları, ağdalı dili anlayamayıp kitabı mundar etmekten korkarım. Bu kitapta korktuğum başıma gelmediği için memnunum. Çok çok beğendiğim bir kitap oldu, yazarın yetişkinler için yazdığı az sayıda kitaptan biri olması üzücü.
My rating: 4 of 5 stars
Valancy lives a drab life with her overbearing mother and prying aunt. Then a shocking diagnosis from Dr. Trent prompts her to make a fresh start. For the first time, she does and says exactly what she feels. As she expands her limited horizons, Valancy undergoes a transformation, discovering a new world of love and happiness. One of Lucy Maud Montgomery's only novels intended for an adult audience, The Blue Castle is filled with humour and romance.
Valancy tutucu bir ailenin, yaşı günümüz şartlarında geçkin olmasa da, evde kalmış diye nitelendirilen, ailesinin sözünden çıkmamış, sadece odasında mavi bir kale hayal edip, o kalenin içinde yaşadığı anlarda kendisi olabilen kızı. Doğa kitapları dışında kitap okuması bile yasak... Çalışmak, gezmek, eğlenmek söz konusu bile değil... Günün birinde kalbindeki ağrının onu bir yıl içinde öldüreceğini öğreniyor ve sonunda sadece kendisi için yaşamaya başlıyor. Önce söylemek isteyip de yuttuğu her şeyi söylemeye başlıyor, sonra iş bulup evden ayrılıyor, ailenin tüm söylediklerine kulağını tıkıyor ve yaşadıkları yerde katil olduğuna dair dedikodular dolaşan adamla evlenip golü atıyor.
Ben fanfiction okurken çok beğendiğim bir hikaye vardı, başında "The Blue Castle favori kitabım, bu hikayede de ordan esinlendim" yazıyordu. Çok kasvetli bir hikayeydi ama çok güzeldi, The Blue Castle da aklımda öyle yer etmişti ama kendimi kasvetli kitap modunda bulamadım bir türlü, dolayısıyla da bu kitabı erteledim durdum. Şimdi o fanfiction yazarına da buradan seslenmek istiyorum: O kadar yazmışsın bu kitaptan esinlendiğini, peki hikayenin aksine, bu kitabın komedi olduğunu niye yazmadın!? Okuyup ağlayayım diye başına oturdum, kikirdemekten yorgun düştüm. Nasıl bir esinlenme bu? Hikayeyi birebir kopyalamana rağmen, bu kitaptan o deli hikayeyi nasıl çıkarttın be kadın?
Alakasız insanlara saldırmamı bitirip biraz karakterlerden bahsedeyim; ben hiç haz etmem mıy mıy, kendi ayakları üzerinde duramayan (özellikle kadın) karakterlerden. Valancy de kitabın ortalarında açılmasına rağmen, başlangıçta aynı sevmediğim tipte bir karakterdi. Belki yaşadığı dönemden, belki ailedeki diğer insanlara daha çok sinir olduğum için, neden bilmiyorum ama hiç rhatsız etmedi beni. Aileye laf yetiştirdiği bölümlere bayıldım, kendi için yaşamaya karar verdiği andan itibaren de en sevdiğim kadın karakterler listeme girdi.
Aileyle ilgili de tek tek bahsetmeyeceğim ama genel olarak şunu söyleyeyim, hangi din için olduğu fark etmez, yobazlık kadar nefret ettiğim şey yok. Aileden kimseyi sevemedim dolayısıyla...
Ve gelelim Valancy'nin evlendiği gizemli adam Barney'ye... Bir insanın başına en kötü ne gelebilir? İsmi Barney olabilir, evet bu da doğru ama asıl cevap şu olacaktı:
Kimseye bulaşmadan, kendi halinde yaşarken delinin biri gelip "ben bir sene içinde ölücem, hadi evlenelim" diyebilir. Barney de bunu kabul edebilir, kadının ailesiyle eğlenebilir, o ölecek kadına aşık olabilir, bunu da çaktırmayayım diye kendini yiyebilir.
Evet, bir Mr. Darcy değil belki ama çok çok yakınlarında benim için.
Kitabın yazımıyla ilgili de hiçbir şey söylemeyeceğim, zaten klasik bir eser. Sadece klasikleri İngilizce okumaktan çekinirim. Süslü anlatımları, ağdalı dili anlayamayıp kitabı mundar etmekten korkarım. Bu kitapta korktuğum başıma gelmediği için memnunum. Çok çok beğendiğim bir kitap oldu, yazarın yetişkinler için yazdığı az sayıda kitaptan biri olması üzücü.
Labels:
4 stars,
adult,
classics,
L.M. Montgomery,
review
December 13, 2013
İmkansızın Şarkısı - Haruki Murakami
İmkansızın Şarkısı by Haruki Murakami
My rating: 4 of 5 stars
UYARI: Kitapla ilgili hiçbir şey yok bu yorumda. Ben olsam hemen sıradakine geçerdim.
4,5
Pfff… Büyüyoruz filan ya, ne acayip… Etrafımızda bir sürü şey oluyor, dünya değişiyor, hayatımıza insanlar girip çıkıyor. Bazıları çıkmıyor tabii, yapışıp kalıyor. Kendi gitmediği gibi senin de uzaklaşmana izin vermiyor. Bazıları pek bir sorunlu oluyor, bazıları gamsız… Bazıları da sadece oluyor, öyle boş. Nedensiz. Amaaaan, hayat ne tuhaf vapurlar filan…
Ne de güzel demiş bi’tanem Tom “I don’t wanna grow up” diye. “Ben de! BEN DE!” diye haykırmak istiyorum. Tam öyle bir dönemde ve ruh halindeyim. İstemiyorum ya! “Zorla mı kardeşim?” diye bağırasım var ama faydası yok. Zorla işte… Öfff nerden buldum bu kitabı, kafama şapıyım. Hiç sırası değildi.
Bu kadar.
NOT: Bu kitaba “Sana puanım on, kanka” demeyi çok isterdim ama puanım 5 üzerinden 4,5. Çok kıymetli yarım puanımı da tamamen çevirmenin tercihi olarak gördüğüm bazı “bayık” diyaloglardan dolayı kırdım. Murakami’ye toz kondurmuyorum ve tüm sorumluluğu kafamda suçladığım, belki de masum çevirmene atıyorum. Böyle de önyargılı bir insanım, evet.
Ve Haruki... Son sözüm sana... bebeYim duyduğuma göre aslında "sürreal" takılıyormuşsun. Bu konuda ne düşüneceğimi bilmiyorum ama sana bağlanmaya çok hazırım. Lütfen beni hayal kırıklığına uğratma. Hadi kendine iyi bak. Öptüm.
My rating: 4 of 5 stars
Bir yolculuk sırasında Beatles'ın "Norwegian Wood" adlı parçasını duyan kahramanımız 37 yaşındadır ve bu parça onu Tokyo'da geçirdiği üniversite yıllarına götürecektir. En yakın arkadaşının intihar edişi, geçen zamanın ardından onun kız arkadaşıyla yakınlaşması, araya giren zorunlu ayrılık ve yeni bir kız arkadaş. "İmkânsızın Şarkısı" yalın, çarpıcı ve sıcak bir aşk hikâyesini anlatıyor. Yazarı HARUKİ Murakami Japon edebiyatının aykırı, ama en çok okunan yazarı. Japon geleneklerinin dışında geliştirdiği üslubuyla adından çok söz ettiren Murakami'yi dünyaya tanıtan roman "İmkânsızın Şarkısı".
1968-1970 yılları arasında geçen olaylar, o günün toplumsal gerçeklerini de satırlara taşıyor. Ama romanın odağında bu toplumsal olaylar değil üçlü bir aşk var. Gençliğin rüzgârıyla hareketlenen "İmkânsızın Şarkısı"nı ölümle erken karşılaşan gençlerin hayatı yönlendiriyor. Hiçbir şeyin önem taşımadığı, amaçsızlığın ağır bastığı, özgür seksin kol gezdiği bir öğrenci hayatı... Ama diğer yanda da yoğun duygular var... İmkânsız aşklar, imkânsız şarkılar söyleten. Hemen hemen her Japon gencinin okuduğu roman anayurdu dışında da çok kişi tarafından sahipleniliyor.
UYARI: Kitapla ilgili hiçbir şey yok bu yorumda. Ben olsam hemen sıradakine geçerdim.
4,5
Pfff… Büyüyoruz filan ya, ne acayip… Etrafımızda bir sürü şey oluyor, dünya değişiyor, hayatımıza insanlar girip çıkıyor. Bazıları çıkmıyor tabii, yapışıp kalıyor. Kendi gitmediği gibi senin de uzaklaşmana izin vermiyor. Bazıları pek bir sorunlu oluyor, bazıları gamsız… Bazıları da sadece oluyor, öyle boş. Nedensiz. Amaaaan, hayat ne tuhaf vapurlar filan…
Ne de güzel demiş bi’tanem Tom “I don’t wanna grow up” diye. “Ben de! BEN DE!” diye haykırmak istiyorum. Tam öyle bir dönemde ve ruh halindeyim. İstemiyorum ya! “Zorla mı kardeşim?” diye bağırasım var ama faydası yok. Zorla işte… Öfff nerden buldum bu kitabı, kafama şapıyım. Hiç sırası değildi.
Bu kadar.
NOT: Bu kitaba “Sana puanım on, kanka” demeyi çok isterdim ama puanım 5 üzerinden 4,5. Çok kıymetli yarım puanımı da tamamen çevirmenin tercihi olarak gördüğüm bazı “bayık” diyaloglardan dolayı kırdım. Murakami’ye toz kondurmuyorum ve tüm sorumluluğu kafamda suçladığım, belki de masum çevirmene atıyorum. Böyle de önyargılı bir insanım, evet.
Ve Haruki... Son sözüm sana... bebeYim duyduğuma göre aslında "sürreal" takılıyormuşsun. Bu konuda ne düşüneceğimi bilmiyorum ama sana bağlanmaya çok hazırım. Lütfen beni hayal kırıklığına uğratma. Hadi kendine iyi bak. Öptüm.
Labels:
4 stars,
adult,
Haruki Murakami,
review
December 7, 2013
Crazy for You (Life and Love on the Lam #2) by Juliet Rosetti
Crazy for You by Juliet Rosetti
My rating: 3 of 5 stars
Mazie and Ben... Gaaah these two are cracking me up!
This book takes place 7 weeks after Mazie's big prison escape and 6 weeks after she and Ben's brake-up. Yeah, they had 5 passionate day and broke up. Now she works as a mystery shopper for a company. But her boss Rhonda (the Cougar) fire her because of her report and Mazie sees her with Ben -kissing- the same day. Yeah!
Anyway, same night Ben finds Rhonda dead and apparently he's the last person who saw her alive too, he becomes the main suspect of the murder. With this, Ben and Mazie once again trying to escape from the police. This time they have a Lieutenant behind their backs!
I loved the secondary characters in this book. Juju, Magenta, Dr. Dreamboat, Lieutenant Vincent Trumbull (okay I hated him a little) and of course Muffin! I like the way they involved with the story. The "real" murderer was easy to spot on but still I like the way the things turned out. Once again there was no unanswered questions at the end. So why I did gave it 3 stars? I really don't know.
Maybe I shouldn't read these books consecutively, I'm not sure about that but I know this book didn't grab me like The Escape Diaries. But I really enjoyed reading both Mrs. Rosetti's books. They're well written and I love the characters she creates. She's a great story teller and I know I will read everything she writes.
I received an e-galley from the publisher.
My rating: 3 of 5 stars
In the tradition of Janet Evanovich and Susan Elizabeth Phillips, Juliet Rosetti ups the ante in her laugh-out-loud funny Escape Diaries series, as Mazie Maguire must use any means necessary to keep her main squeeze out of the slammer.
Once you escape from prison and ride off into the sunset with the gorgeous guy who helped you nail a killer, you live happily ever after, right? Well, not exactly—not if you’re Mazie Maguire, and the flow chart of your life looks like a pinball machine. Mazie has broken up with her guy, Ben Labeck, she can’t pay her rent, her car is infested with mice, and she’s working at a coffee shop where the dress code is teddies, thongs, and toe-cleavage heels. Now Ben is the chief suspect in a murder investigation, and Mazie’s tapping into her fugitive wiles to keep him out of jail. Strictly as friends, she vows. No kissing, no touching, no romance. But how is Mazie supposed to keep her thoughts platonic when her “buddy” is giving her erotic back rubs, and a make-believe-we’re-newlyweds charade puts her in the mood for a wedding night?
Includes a special message from the editor, as well as excerpts from other Loveswept titles.
Mazie and Ben... Gaaah these two are cracking me up!
This book takes place 7 weeks after Mazie's big prison escape and 6 weeks after she and Ben's brake-up. Yeah, they had 5 passionate day and broke up. Now she works as a mystery shopper for a company. But her boss Rhonda (the Cougar) fire her because of her report and Mazie sees her with Ben -kissing- the same day. Yeah!
Anyway, same night Ben finds Rhonda dead and apparently he's the last person who saw her alive too, he becomes the main suspect of the murder. With this, Ben and Mazie once again trying to escape from the police. This time they have a Lieutenant behind their backs!
I loved the secondary characters in this book. Juju, Magenta, Dr. Dreamboat, Lieutenant Vincent Trumbull (okay I hated him a little) and of course Muffin! I like the way they involved with the story. The "real" murderer was easy to spot on but still I like the way the things turned out. Once again there was no unanswered questions at the end. So why I did gave it 3 stars? I really don't know.
Maybe I shouldn't read these books consecutively, I'm not sure about that but I know this book didn't grab me like The Escape Diaries. But I really enjoyed reading both Mrs. Rosetti's books. They're well written and I love the characters she creates. She's a great story teller and I know I will read everything she writes.
I received an e-galley from the publisher.
Labels:
3 stars,
adult,
arc,
chick-lit,
Juliet Rosetti,
review,
romance,
romantic suspense
December 1, 2013
The Escape Diaries (Life and Love on the Lam #1) by Juliet Rosetti
The Escape Diaries (Life and Love on the Lam #1) by Juliet Rosetti
My Raiting: 4 of 5 stars
I can't believe I never heard about this book before! This is a hidden treasure folks, come and read it!
Okay, let's get started. Mazie is in prison because she killed her husband. There is a video tape which shows the murder and there is her nightgown with her husband's blood all over it. But in fact she's innocent. When a tornado hits the city she escapes from the prison and she's determined to find her husband's real murderer. But the road has too many curves. Her pictures are everywhere, there is a award for any information about her and she has a revenge seeking mother-in-law and a US Marshall behind her neck...
I really loved Mazie! She was so sweet, clumsy and a little lost and clueless sometimes but she's brave. She was a loveable character and this is one of the most important things when I'm reading a book. I loved her relationship with Ben too. I really enjoyed her and Ben's little adventures and wished there was more of them. Overall the story was good too. There's no unanswered questions left at the end and I liked the way things resolved.
I have no idea what else to say about this book, I was expecting a enjoying read but I wasn't expecting this funny, suspenseful story with these witty characters. I was expecting something dull and this book has surprised me. Definitely recommended!
My Raiting: 4 of 5 stars
Introducing the hilarious new heroine, Mazie Maguire, in Juliet Rosetti’s irresistible debut novel that follows the outrageous adventure of a woman on the run.
Wrongly convicted of killing her philandering husband, Mazie Maguire is three years into her life sentence when fate intervenes—in the form of a tornado. Just like that, she’s on the other side of the fence, running through swamps and cornfields, big box stores and suburban subdivisions. Hoping to find out who really murdered her husband, Mazie must stay a few steps ahead of both the law and her mother-in-law, who would like nothing better than to personally administer Mazie the death penalty via lethal snickerdoodle. With the Feds in hot pursuit and the national media hyping her story, Mazie stumbles upon a vast political conspiracy and a man who might just be worth a conjugal visit—if she survives.
Includes a special message from the editor, as well as excerpts from these Loveswept titles: The Devil’s Thief, Paradise Café, and The Perfect Catch.
I can't believe I never heard about this book before! This is a hidden treasure folks, come and read it!
Okay, let's get started. Mazie is in prison because she killed her husband. There is a video tape which shows the murder and there is her nightgown with her husband's blood all over it. But in fact she's innocent. When a tornado hits the city she escapes from the prison and she's determined to find her husband's real murderer. But the road has too many curves. Her pictures are everywhere, there is a award for any information about her and she has a revenge seeking mother-in-law and a US Marshall behind her neck...
I really loved Mazie! She was so sweet, clumsy and a little lost and clueless sometimes but she's brave. She was a loveable character and this is one of the most important things when I'm reading a book. I loved her relationship with Ben too. I really enjoyed her and Ben's little adventures and wished there was more of them. Overall the story was good too. There's no unanswered questions left at the end and I liked the way things resolved.
I have no idea what else to say about this book, I was expecting a enjoying read but I wasn't expecting this funny, suspenseful story with these witty characters. I was expecting something dull and this book has surprised me. Definitely recommended!
Subscribe to:
Posts (Atom)